15 Haziran 2010 Salı

Havva uyumak istiyor. Adem bırakmıyor, düzüşmek istiyor. Yapraklar üzerinde bir o tarafa, bir bu tarafa savuruyor Havva’yı. İşi bitince de Adam suçu Kadına atıyor.


‘Otogarlar bana hep hüzün vermiştir’ dedi. ‘Bana da banyolar hüzün verir’ dedim. Duştan yeni çıkmıştım. Kalçama kadar uzanan saçlarımı izledim ayna karşısında süzülen sular yere damlarken. Başucumdaki bardaktaki buharlaşarak azalmış sudan bir yudum aldım, bir sigara yaktım. Çıplaklığın utancını hissetmek istedim bir an ama yalnız olunca duvarlardan utanamıyor insan. Oysa ‘Big Brother is Watching You’.

Adem ile Havva yasak elmanın ilk şehvetli anlarını yaşarken onları izleyen Tanrı’yı düşündüm, elleri yavaşça bacak aralarına doğru giden melekleri, kendine eş bulmak için yayını geren Eros’u. Şeytan bile arzulamamış mıydı Havva’yı? Havva elmayı yedi, gök gürledi, yer sarsıldı, hayvanlar çığlık attı. Sevinçten olmalı! Bir yaprak yetmez şehveti örtmeye. ‘Hani nerede Adem! Dudaklarım onu özler!’

Saçlarımdan süzülen sular sigaramı söndürmüş. Dumanın hiçbir zaman pencereden çıkmaya niyetli olmadığı, saçlarıma yerleşmek istediği marka sigara içiyorum. Devlet zam yapıyor ben yine, daha çok içiyorum. Ölüme bile zam geliyor. Tavanda kırmızı bir elma asılı, tam gözümün önüne kondu ben doğar doğmaz ama yasaklandı aynı dakika. Ancak yalayabiliyorum onu gizli gizli Tanrı’nın uyuduğunu tahmin ettiğim anlarda. Ben böyle işkence edilen küçük kızlardanım Havva gibi, sonra bir anda büyük kadın yapılan.Tanrı uyur mu? Tanrı uyur ama Şeytan uyumaz. Bu elma o kadar güzel kokuyor ki, rujumun renginde kırmızısı. Ah, küçük bir ısırık. Hoşça kal cennet…